30.09.2012

Kültür, Duygularımız ve İfadesi Üzerine*

* Kültür Araştırmaları Derneği Bülteni, Haziran 2012 sayısında (Bülten No. 39) yayımlanmıştır.

Duygularımızın ifade biçimleri, evrensel bir olgu olarak kültür araştırmalarının alanı içerisine girdiğinde, büyük ölçüde, “kültürel görecilik”[1] kuramından beslenen bir yaklaşım hâkim olmaktadır. Bu yaklaşım ise, “toplumsal evrimcilik”e[2] karşı duruşuyla, duygularımızın ifadesinin evrenselliğine dair—Darwin (18091882)’e ve ondan sonra gelen tüm diğerlerine ait—her türlü olası bakış açısını reddeder bir tutum sergilemektedir.


Peki, psikoloji disiplini penceresinden bakıldığında, duygularımızın—en azından bazılarının—ifade biçimlerine dair, birtakım “evrensel”lerden söz edebilir miyiz? Kendimizin bir “biriciklik” alanı olarak algılayıp (“deneyimleyip”) etrafımıza aktardığımız duygularımızın—yine en azından bazılarının—genellemeye tâbi tutulup tutulamayacağını —en azından bir olasılık olarak—tartışabilir miyiz?

Duyguların ifade biçimleri konusunda dünyaca ün yapmış bir psikolog ve (San Fransisko'daki Kaliforniya Üniversitesi'nden emekli bir) üniversite öğretim üyesi olduğu kadar, yazar, girişimci ve danışman olan Paul Ekman, Türkçe'ye Yalan Söylediğimi Nasıl Anladın? adıyla çevrilen (orijinal adı: Emotions Revealed: Recognizing Faces and Feelings to Improve Communication and Emotional Life [Açığa Çıkarılmış Duygular: İletişimi ve Duygusal Yaşamı İhya için Yüzleri ve Duyguları Tanıma][3]) eserinin başında, yukarıdaki sorulara cevap aramak üzere giriştiği bilimsel araştırma “yolculuk”una, kültürel görecilik kuramından hareketle yola çıktığını anlatıyor. Alanında 20. yüzyılın en önemli çalışmalarından biri olan bu kitapta, Ekman, duyguların ifade biçimleri üzerine yürüttüğü yıllar süren ve birbirini takip eden araştırmalarının bulgularıyla, ilk başta etkisi altında bulunmuş olduğu Amerikan hâkim kültürel antropoloji geleneğinin bu kuramının kendisi için nasıl bir dönüşüme uğradığını, ayrıntılı olarak açıklıyor. Bir başka deyişle, Ekman kitapta, araştırmalarıyla elde ettiği bulgular yoluyla, duygularımızın ifadesi gibi bir konuda genellemeler yapamayacağımızı anladığını ve duygularımızın ifadesi gibi bir konunun, kültürden kültüre farklılık gösterdiği görüşünden de uzaklaştığını ortaya koyuyor.

Ekman’ın 1960’lardan bu yana ABD, Arjantin, Brezilya Endonezya, Japonya, Papua Yeni Gine, eski Sovyetler Birliği ve Şili’de birbirinden farklı kültürel gruplar üzerinde yürüttüğü uzun soluklu çalışmalar, onun, benimsemiş olarak yola çıktığı hakim düsturdan zaman içinde kopmasına ve birtakım duygularımızın ifadesinde, yüzümüze yansıyan evrensel ifade biçimlerinin var olduğu sonucuna ulaşmasına yol açmış. Ekman, Yalan Soylediğimi Nasıl Anladın? kitabında ilk olarak okuyucuya, karşılaşmayı umduğu “doğru”ların, yaptığı araştırmalarla nasıl değiştiğini, onu sonraları sahip olacağı üne kavuşturan fikirlerin nasıl geliştiğini sunuyor. Ekman'ın uzun araştırma “serüveni”nin sonucu iğrenme, kızgınlık, kucumseme, mutluluk ve uzuntu gibi temel duygularımıza ilişkin yüz ifadelerimizin, içine doğduğumuz kültürden bağımsız olarak tespit edilebildiğinin; öte yandan, şaşkınlık ve korku duygularımıza dair ifadelerin ise, birbirleriyle karıştırılabildiğinin ortaya çıkması olmuş.

Kitabın her bir bölümünde ayrıntılı olarak ele alınan bu temel duygularımız, okuyucuya bu duyguların genel özelliklerine, bunların nasıl ortaya çıkabildiğine ve fizyolojik yansımalarına dair önemli ipuçlarıyla birlikte sunuluyor. Ekman, bu duyguların psikolojisini okuyucuya, araştırması boyunca arşivlediği fotoğraflarla ayrıntılı olarak açıklıyor. Bunu yaparken, söz konusu duyguların hangi koşullarda ortaya çıktığını, okuyucunun gündelik yaşantısında hiç yabancısı olmadığı örneklerle gözlerinin önüne seriyor. Ayrıca, bu duyguların başkalarının yüzlerine nasıl yansıdığını anlayabilmesi için, okuyucuya, önce kendisinin uygulayabileceği alıştırmalar sunuyor.

Ekman bu kitabıyla, bir yandan okuyucunun, akademik “yolculuk”u boyunca durmaksızın üretmiş bir araştırmacının/öğretim üyesinin, bu hayranlık verici yolculuğuna tanık olmasını sağlarken; öte yandan, ilgilenenlere, yaptığı araştırmaları popülerleştirmeyi başarabilmiş usta bir girişimcinin profesyonel yaşam öyküsünü sunuyor. Dolayısıyla eser, her ne kadar akademik referans sisteminden bağını koparmamış olsa da, basit diliyle bu konuyla ilgilenebilecek tüm okuyucuların erişimine açık. Kitabı Türkçe'ye kazandıran Okuyan Us Yayınevi, kitabın bu özelliğinin farkında olmuş olmalı ki, daha fazla okuyucuyu çekebilmek amacıyla, Yalan Soylediğimi Nasıl Anladın? gibi bir başlık kullanmayı tercih etmiş görünüyor.

Ancak, altını çizmekte fayda var: Ekman’ı ABD'de popülerleştiren “mikroifadeler”[4] konusundaki buluşları[5] ve bunları temel alarak yürüttüğü yalan tespit çalışmaları,[6] onun, okuyucunun bu kitapta tanık olacağı tutkulu yolculuğundaki duraklardan yalnızca bir tanesini oluşturuyor. Nitekim, pek çok insan Paul Ekman ismini ABD'de, yüz/beden dili çözümlemeleriyle cezai vakaları dahiyane bir şekilde sonuca ulaştıran Dr. Carl Lightman ismiyle, yani Lie To Me (Bana Yalan Söyle) dizisiyle[7]  tanımış olsa da, Ekman aslında psikoloji derslerinde konu duygular olduğunda başvurulan önemli akademik kaynaklardan bir tanesi. Dolayısıyla, kitabın popüler yönü, okuyucunun ilgisini sürekli ayakta tutsa da, kanımca, Ekman’ın aslında en önemli özelliği bu popülariteden aldığı destekle, insanlık haline ilişkin birtakım bilimsel ipuçları herkesin bilgisine sunma becerisi.

Öte yandan, yine altını çizmekte fayda var: Duygular konusu günümüzde psikoloji disiplininin sınırlarını aşmış olup, siyasal davranış tartışmaları alanında da etkili bir konu olarak karşımıza çıkıyor. Örneğin, her ne kadar sevmeyeni bol olsa da, Francis Fukuyama’nın 2011 tarihli, adı Türkçe'ye “Siyasal Düzenin Kökenleri: İnsan Öncesi Devirlerden Fransız Devrimine” olarak çevrilebilecek son çalışması The Origins of Political Order: From Prehuman Times to the French Revolution,[8] insanoğlundaki kurallara uyma, hükümleri kabullenme davranışının duygularımızın alanına ait olduğuna dair pek çok “nöropsikolojik” araştırma bulgularıyla dolu. Hâlâ etkili, güncel bir “figür” olan Fukuyama, bu nöropsikolojik bulgulardan yola çıkarak, insanın “sistem” karşısındaki sosyopolitik konumlanışına dair genellemelerde bulunabiliyor.

Sonuç olarak, her ne kadar kültürel görecilik, bizleri genellemelerin tehlikeleri konusunda uyarıyor ve bunlara karşı koruyor olsa da, duygular meselesi günümüz kültür araştırmalarına yeni tartışma başlıkları ekleyebilmesi açısından önemli bir potansiyele sahip gibi görünmektedir. Paul Ekman’ın söz konusu kitabı ise, ilgilenenler için, böylesi güncel tartışmalara başvuru kaynağı olabilecek önemli bir eser olarak ele alınıp değerlendirilebilir.


[1] Kültürel görecilik,” antropolojide, herhangi bir kültürü inceleyenin, kendi kültürüne bağlı değer yargılarından sıyrılarak, incelediği kültürü, o kültürün değer yargıları özelinde değerlendirmesi gerektiğini savunan araştırma ilke ve yöntemidir. Kültürel görecilik savı, ilk olarak, on dokuzuncu yüzyıl antropolojisine ağırlıkla damgasını vurmuş; kültürleri, basitten karmaşığa ve “ilkel”den “modern”e doğru sınıflayan toplumsal evrimci (açıklaması için bir sonraki dipnota bkz.) yaklaşıma tepki olarak, Franz Boas (18581942) ve öğrencileri tarafından ortaya konmuştur.
[2] “Toplumsal evrimcilik” (sosyal Darwinism), insan toplumlarının, organizmaların biyolojik evriminde olduğu gibi, basitten karmaşığa doğu kademeli olarak ilerleme sergilediğini savunan yaklaşımdır.
[3] New York: Holt, 2004.
[4] Mikroifadeler, gizlenen bir duygu ve düşünce sırasında, ani ve istem dışı olarak, saniyenin 1/15'i ile 1/25'i arasında gerçekleşen yüz hareketleri için geliştirilen bir terimdir.
[5] Ekman 1990'larda, mikroifadelere (“mikro” denilecek kadar küçük, yani kısa ömürlü yüz
ifadelerine) yol açan duygular listesini genişletmiştir. Hissettikleri bir duyguyu ya da akıllarına gelen bir düşünceyi bastırmak ya da gizlemek üzere insanların yüzlerinde gayriihtiyari oluşan, çok kısa süreli mimiklerin kaynağı, yazarın yukarıda değindiği beş duygu ve onlara ek olarak korku ve surpriz'den oluşan temel duygularda görülüyordu; Ekman ise, eğlenme, hor gorme, sıkıntıya girme, heyecanlanma, sucluluk, gurur, rahatlama, tatmin olma, zevk ve utanc gibi olumlu ya da olumsuz başka duygular eklemiştir (“Microexpression” [Wikipedia, the Free Encyclopedia <http://en.wikipedia.org/wiki/Microexpression>, 26 Mayıs 2012'de erişildi]). Ekman'ın mikroifadelerle ilgili çalışmaları, “konunun önemini su yüzüne çıkarmış ve özellikle devletlerin güvenlik teşkilatlarının bakış açıları ve harekat doktrinleri üzerinde belli başlı değişiklileri tetiklemiştir” (“Mikroifadeler” [Vikipedi, Ozgur Ansiklopedi <http://tr.wikipedia.org/wiki/Mikroifadeler>] 26 Mayıs 2012'de erişildi). Ayrıca bkz. Yazarın bir sonraki dipnotuna. Editörün notu.
[6] Mikroifadeler konusunda şimdiye kadar en ayrıntılı ve kapsamlı çalışmayı gerçekleştirmiş olan
Ekman, bu çalışmaya, psikiyatrik hastaların, kendi durumlarına dair açıklamalarının doğruluğunun tespiti üzerine bir gereklilikle ortaya çıkmıştır. Ekman, psikiyatrik hastalar üzerine çalışmalarıyla başladığı yalan tespit çalışmalarını genişleterek, mikroifadeler Tekniğini cezai vak’aların çözümlenmesinde kullanmaya başlamıştır.
[7] Lie to Me televizyon dizisi, ABD'de Ocak 2009'dan Ocak 2011'e, üç “sezon” Fox televizyon kanalında oynamıştır. Samuel Baum'un yönettiği ve Tim Roth'un başrolü oynadığı dizide, Ekman'dan esinlenerek yaratılan, beden dili ve özellikle mikroifadeler konusunda uzman olan Carl Lightman adlı psikoloji doktoru, emniyet güçlerine soruşturmalarda yardımcı olmaktadır. (“Lie to Me” [Wikipedia, the Free Encyclopedia <http://en.wikipedia.org/wiki/Lie_to_Me>, 26 Mayıs 2012'de erişildi]). Dizi Türkiye'de orijinal adıyla aynı yıllarda Foxlife kanalında oynamıştır. Editörün notu.
[8] New York: Farrar, Strauss and Giroux.