Duygularımızın ifade biçimleri, evrensel bir olgu olarak kültür araştırmalarının alanı içerisine girdiğinde, büyük ölçüde, “kültürel görecilik”[1] kuramından beslenen bir yaklaşım hâkim olmaktadır. Bu yaklaşım ise, “toplumsal evrimcilik”e[2] karşı duruşuyla, duygularımızın ifadesinin evrenselliğine dair—Darwin (18091882)’e ve ondan sonra gelen tüm diğerlerine ait—her türlü olası bakış açısını reddeder bir tutum sergilemektedir.
Peki,
psikoloji disiplini penceresinden bakıldığında, duygularımızın—en azından bazılarının—ifade
biçimlerine dair, birtakım “evrensel”lerden söz edebilir miyiz? Kendimizin bir
“biriciklik” alanı olarak algılayıp (“deneyimleyip”) etrafımıza aktardığımız duygularımızın—yine
en azından bazılarının—genellemeye tâbi tutulup tutulamayacağını —en azından
bir olasılık olarak—tartışabilir miyiz?
Duyguların
ifade biçimleri konusunda dünyaca ün yapmış bir psikolog ve (San Fransisko'daki
Kaliforniya Üniversitesi'nden emekli bir) üniversite öğretim üyesi olduğu kadar,
yazar, girişimci ve danışman olan Paul Ekman, Türkçe'ye Yalan
Söylediğimi Nasıl Anladın? adıyla
çevrilen (orijinal adı: Emotions Revealed: Recognizing Faces
and Feelings to Improve Communication and
Emotional Life [Açığa Çıkarılmış Duygular: İletişimi ve
Duygusal Yaşamı İhya için Yüzleri ve Duyguları Tanıma][3]) eserinin başında,
yukarıdaki sorulara cevap aramak üzere giriştiği bilimsel araştırma
“yolculuk”una, kültürel görecilik kuramından hareketle yola çıktığını
anlatıyor. Alanında 20. yüzyılın en önemli çalışmalarından biri olan bu
kitapta, Ekman, duyguların ifade biçimleri üzerine yürüttüğü yıllar süren ve
birbirini takip eden araştırmalarının bulgularıyla, ilk başta etkisi altında
bulunmuş olduğu Amerikan hâkim kültürel antropoloji geleneğinin bu kuramının
kendisi için nasıl bir dönüşüme uğradığını, ayrıntılı olarak açıklıyor. Bir başka
deyişle, Ekman kitapta, araştırmalarıyla elde ettiği bulgular yoluyla, duygularımızın
ifadesi gibi bir konuda genellemeler yapamayacağımızı anladığını ve duygularımızın
ifadesi gibi bir konunun, kültürden kültüre farklılık gösterdiği görüşünden de
uzaklaştığını ortaya koyuyor.
Ekman’ın
1960’lardan bu yana ABD, Arjantin, Brezilya Endonezya, Japonya, Papua Yeni Gine,
eski Sovyetler Birliği ve Şili’de birbirinden farklı kültürel gruplar üzerinde yürüttüğü
uzun soluklu çalışmalar, onun, benimsemiş olarak yola çıktığı hakim düsturdan
zaman içinde kopmasına ve birtakım duygularımızın ifadesinde, yüzümüze yansıyan
evrensel ifade biçimlerinin var olduğu sonucuna ulaşmasına yol açmış. Ekman, Yalan
Soylediğimi Nasıl Anladın? kitabında ilk olarak okuyucuya,
karşılaşmayı umduğu “doğru”ların, yaptığı araştırmalarla nasıl değiştiğini, onu
sonraları sahip olacağı üne kavuşturan fikirlerin nasıl geliştiğini sunuyor.
Ekman'ın uzun araştırma “serüveni”nin sonucu iğrenme, kızgınlık, kucumseme, mutluluk
ve uzuntu gibi
temel duygularımıza ilişkin yüz ifadelerimizin, içine doğduğumuz kültürden
bağımsız olarak tespit edilebildiğinin; öte yandan, şaşkınlık
ve korku duygularımıza
dair ifadelerin ise, birbirleriyle karıştırılabildiğinin ortaya çıkması olmuş.
Kitabın
her bir bölümünde ayrıntılı olarak ele alınan bu temel duygularımız, okuyucuya bu
duyguların genel özelliklerine, bunların nasıl ortaya çıkabildiğine ve
fizyolojik yansımalarına dair önemli ipuçlarıyla birlikte sunuluyor. Ekman, bu
duyguların psikolojisini okuyucuya, araştırması boyunca arşivlediği
fotoğraflarla ayrıntılı olarak açıklıyor. Bunu yaparken, söz konusu duyguların
hangi koşullarda ortaya çıktığını, okuyucunun gündelik yaşantısında hiç
yabancısı olmadığı örneklerle gözlerinin önüne seriyor. Ayrıca, bu duyguların
başkalarının yüzlerine nasıl yansıdığını anlayabilmesi için, okuyucuya, önce
kendisinin uygulayabileceği alıştırmalar sunuyor.
Ekman
bu kitabıyla, bir yandan okuyucunun, akademik “yolculuk”u boyunca durmaksızın
üretmiş bir araştırmacının/öğretim üyesinin, bu hayranlık verici yolculuğuna
tanık olmasını sağlarken; öte yandan, ilgilenenlere, yaptığı araştırmaları popülerleştirmeyi
başarabilmiş usta bir girişimcinin profesyonel yaşam öyküsünü sunuyor. Dolayısıyla
eser, her ne kadar akademik referans sisteminden bağını koparmamış olsa da,
basit diliyle bu konuyla ilgilenebilecek tüm okuyucuların erişimine açık.
Kitabı Türkçe'ye kazandıran Okuyan Us Yayınevi, kitabın bu özelliğinin farkında
olmuş olmalı ki, daha fazla okuyucuyu çekebilmek amacıyla, Yalan
Soylediğimi Nasıl Anladın? gibi
bir başlık kullanmayı tercih etmiş görünüyor.
Ancak,
altını çizmekte fayda var: Ekman’ı ABD'de popülerleştiren “mikroifadeler”[4] konusundaki buluşları[5]
ve
bunları temel alarak yürüttüğü yalan tespit çalışmaları,[6]
onun,
okuyucunun bu kitapta tanık olacağı tutkulu yolculuğundaki duraklardan yalnızca
bir tanesini oluşturuyor. Nitekim, pek çok insan Paul Ekman ismini ABD'de, yüz/beden
dili çözümlemeleriyle cezai vakaları dahiyane bir şekilde sonuca ulaştıran Dr. Carl
Lightman ismiyle, yani Lie To Me (Bana
Yalan Söyle) dizisiyle[7]
tanımış olsa da, Ekman aslında psikoloji
derslerinde konu duygular olduğunda başvurulan önemli akademik kaynaklardan bir
tanesi. Dolayısıyla, kitabın popüler yönü, okuyucunun ilgisini sürekli ayakta
tutsa da, kanımca, Ekman’ın aslında en önemli özelliği bu popülariteden aldığı
destekle, insanlık haline ilişkin birtakım bilimsel ipuçları herkesin bilgisine
sunma becerisi.
Öte
yandan, yine altını çizmekte fayda var: Duygular konusu günümüzde psikoloji disiplininin
sınırlarını aşmış olup, siyasal davranış tartışmaları alanında da etkili bir konu
olarak karşımıza çıkıyor. Örneğin, her ne kadar sevmeyeni bol olsa da, Francis Fukuyama’nın
2011 tarihli, adı Türkçe'ye “Siyasal Düzenin Kökenleri: İnsan Öncesi Devirlerden
Fransız Devrimine” olarak çevrilebilecek son çalışması The
Origins of Political Order: From
Prehuman Times to the French Revolution,[8]
insanoğlundaki
kurallara uyma, hükümleri kabullenme davranışının duygularımızın alanına ait
olduğuna dair pek çok “nöropsikolojik” araştırma bulgularıyla dolu. Hâlâ
etkili, güncel bir “figür” olan Fukuyama, bu nöropsikolojik bulgulardan yola
çıkarak, insanın “sistem” karşısındaki sosyopolitik konumlanışına dair
genellemelerde bulunabiliyor.
Sonuç
olarak, her ne kadar kültürel görecilik, bizleri genellemelerin tehlikeleri konusunda
uyarıyor ve bunlara karşı koruyor olsa da, duygular meselesi günümüz kültür
araştırmalarına yeni tartışma başlıkları ekleyebilmesi açısından önemli bir potansiyele
sahip gibi görünmektedir. Paul Ekman’ın söz konusu kitabı ise, ilgilenenler için,
böylesi güncel tartışmalara başvuru kaynağı olabilecek önemli bir eser olarak
ele alınıp değerlendirilebilir.
[1]
“Kültürel görecilik,” antropolojide,
herhangi bir kültürü inceleyenin, kendi kültürüne bağlı değer yargılarından
sıyrılarak, incelediği kültürü, o kültürün değer yargıları özelinde değerlendirmesi
gerektiğini savunan araştırma ilke ve yöntemidir. Kültürel görecilik savı, ilk olarak,
on dokuzuncu yüzyıl antropolojisine ağırlıkla damgasını vurmuş; kültürleri,
basitten karmaşığa ve “ilkel”den “modern”e doğru sınıflayan toplumsal evrimci
(açıklaması için bir sonraki dipnota bkz.) yaklaşıma tepki olarak, Franz Boas
(18581942) ve öğrencileri tarafından ortaya konmuştur.
[2] “Toplumsal
evrimcilik” (sosyal Darwinism), insan toplumlarının, organizmaların biyolojik evriminde
olduğu gibi, basitten karmaşığa doğu kademeli olarak ilerleme sergilediğini
savunan yaklaşımdır.
[4] Mikroifadeler,
gizlenen bir duygu ve düşünce sırasında, ani ve istem dışı olarak, saniyenin 1/15'i
ile 1/25'i arasında gerçekleşen yüz hareketleri için geliştirilen bir terimdir.
ifadelerine) yol açan duygular listesini
genişletmiştir. Hissettikleri bir duyguyu ya da akıllarına gelen bir düşünceyi
bastırmak ya da gizlemek üzere insanların yüzlerinde gayriihtiyari oluşan, çok
kısa süreli mimiklerin kaynağı, yazarın yukarıda değindiği beş duygu ve onlara
ek olarak korku ve surpriz'den oluşan temel duygularda görülüyordu;
Ekman ise, eğlenme, hor gorme, sıkıntıya girme, heyecanlanma, sucluluk, gurur, rahatlama, tatmin olma, zevk ve utanc gibi olumlu ya da olumsuz başka duygular
eklemiştir (“Microexpression” [Wikipedia, the Free Encyclopedia <http://en.wikipedia.org/wiki/Microexpression>, 26 Mayıs 2012'de erişildi]). Ekman'ın
mikroifadelerle ilgili çalışmaları, “konunun önemini su yüzüne çıkarmış ve
özellikle devletlerin güvenlik teşkilatlarının bakış açıları ve harekat
doktrinleri üzerinde belli başlı değişiklileri tetiklemiştir” (“Mikroifadeler” [Vikipedi, Ozgur Ansiklopedi <http://tr.wikipedia.org/wiki/Mikroifadeler>] 26 Mayıs 2012'de erişildi). Ayrıca
bkz. Yazarın bir sonraki dipnotuna. Editörün notu.
Ekman, bu çalışmaya, psikiyatrik hastaların, kendi
durumlarına dair açıklamalarının doğruluğunun tespiti üzerine bir gereklilikle
ortaya çıkmıştır. Ekman, psikiyatrik hastalar üzerine çalışmalarıyla başladığı
yalan tespit çalışmalarını genişleterek, mikroifadeler Tekniğini cezai
vak’aların çözümlenmesinde kullanmaya başlamıştır.
[7] Lie to Me televizyon
dizisi, ABD'de Ocak 2009'dan Ocak 2011'e, üç “sezon” Fox televizyon kanalında
oynamıştır. Samuel Baum'un yönettiği ve Tim Roth'un başrolü oynadığı dizide, Ekman'dan
esinlenerek yaratılan, beden dili ve özellikle mikroifadeler konusunda uzman
olan Carl Lightman adlı psikoloji doktoru, emniyet güçlerine soruşturmalarda
yardımcı olmaktadır. (“Lie to Me” [Wikipedia,
the Free Encyclopedia <http://en.wikipedia.org/wiki/Lie_to_Me>,
26 Mayıs 2012'de erişildi]). Dizi Türkiye'de orijinal adıyla aynı yıllarda
Foxlife kanalında oynamıştır. Editörün notu.